February 17, 2023
6 Şubat günü, Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde art arda meydana gelen şiddetli depremler, Cumhuriyet tarihinin en büyük afetlerinden biri oldu. “Büyük felaket” olarak adlandırılan bu deprem, Türkiye’nin Büyük Güneydoğu Depremi olarak da tarihe geçti ve etkileri dünyanın her yerinde derinden hissedildi.
Depremin yarattığı yüksek hasarı onarmak, yaraları iyileştirmek elbette zaman alacak. Birlik ve beraberliğin son derece önemli olduğu bu günlerde dayanışma içerisinde olmak, en kıymetli görevlerimizden biri. Hatta yaşamımızın en büyük ihtiyacı, anlamı… Böylesi kitlesel bir felaket sonrası hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ortaya çıkan olumsuzluklarla baş edebilmek için ülke olarak var gücümüzle iyileşeceğimize inancımız tam. Lakin şu anki desteklerimiz akut durum destekleri ve kalıcı çözümler değil.
Yaralarımızı özenle sardığımız bu günlerde; kitlesel bir travma döneminden geçtiğimizi ve odağımızda yalnızca “insan” olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Bu nedenle afet dönemlerinde şirketlerin çalışanlarının ne hissettiğini anlaması, ihtiyaçlarına odaklanması, sağlık ve güvenliğini koruması gibi en önemli konularda nasıl baş etmeleri gerektiği hakkında hazırlıklı olmaları gerektiğine inanıyoruz. Afet dönemleri, özellikle Türkiye gibi riskli ülkeler için kaçınılmaz bir durum. Sadece bu dönemlerde yapılacaklarla birlikte olası kriz durumlarına hazırlıklı olmak da oldukça önemli.
Günün sonunda her şirket, insanlarla ilgilidir. Covid-19 pandemisi bize, bunu yakın zamanda ciddi sonuçlarıyla öğretti. Peki ya doğal afetler? Şirketler buna gerçekten hazırlıklı mı? Çalışanların bu dönemde gerçekten neye ihtiyaçları var?
1999 depreminden bu yana ülkemizde ve bölgemizde meydana gelen tüm travmatik olaylara müdahale eden organizasyonlarda görev alan Klinik Psikolog Şenel Karaman, deprem felaketi sonrası şirketlerin odaklanması gerekene yani “afet dönemlerinde çalışan esenliğine” dair geçmiş deneyimlerini bizimle paylaştı.
🗣️ Çalışanlar bu dönemde neler hissediyor?
Yaşadığımız deprem felaketi, tüm Türkiye’yi etkileyen kitlesel bir travma niteliği taşıyor. Kitlesel travmada bizler, duyarlılık çemberinden bahsederiz. Böylesi afet durumlarında duyarlılık çemberinin öncelikle merkezinde depremzedeler, yakınları ve afet bölgesinde çalışanlar bulunur. Merkezin dışına doğru ise, depremden dolaylı olaydan etkilenenler yani “izleyenler” vardır. Çalışanların ne hissettiğini anlamak için öncelikle duyarlılık çemberindeki konumunu gözetmeliyiz. Çünkü özellikle çalışanlar, süreç boyunca bu çemberin her katmanında var olur ve bulundukları konumuna göre etkilenir.
Kitlesel travmalarda akla ilk gelmeyen ancak durumdan etkilenen afet bölgesindeki çalışanlardır. Çalışanların bir bölümü göçük altında kalma, yaralanma ve yakınlarının kaybı gibi zorlu durumlarla baş etmeye çalışırken diğer çalışanlar ise depremzede yönünü geri plana koyup aşırı fedakarlık girdabına girerler.
Deprem bölgesinde yaşayan tüm çalışanlar, depremzededir. Bu nedenle; korku, kaygı, beslenme sorunları, aşırı düşünme, yaşananları tanımlamakta zorlanma, öfke ve uykusuzluk gibi normal akut stres tepkileri gösterir. Deprem sonrası dönemde evleri ve iş yerleri yıkılmış insanlar için doğal yas tepkilerinin yanında ciddi bir gelecek kaygısı da ortaya çıkar. Ne yazık ki yuvalarını, iş yerlerini kaybedenler; umudu yeşertmekte zorlanacak, sadece depremin psikolojik etkisi ile değil yeniden iş hayatına dönme gibi daha zor bir sürece girecekler.
Kolonlardır yetersiz olan
Gelelim duyarlılık çemberinin kenarında olan, dolaylı yoldan etkilenen çalışanlara. Çemberin dışında olan geniş çalışan kitlesi, olayı anlamlandırmaya, işlemlemeye çalıştıkları bir süreç yaşıyor. Bazıları suçluluk hissediyor, bazıları nasıl yardım edeceklerini bilemiyor, bazılarında ise geçmiş travmalar gün yüzüne çıkıyor. Bu dönemde sıcak bir ortamda olmak, bir işinin olması, normal ihtiyaçlarını giderebilmek; insanlarda suçluluk duygusu oluşturabiliyor. Hatta nasıl destek olacaklarını bilmeyen bu kitle, yetersizlik bile hissedebiliyor. Akut stres tepkileri, ilk bir aylık dönemde normal olarak kabul edilir ve giderek azalması beklenir. Ancak bu stres tepkilerin azalmadığı ve giderek arttığı durumlarda bir psikolojik destek almak gerekir.
🗣️ Çalışanların bu dönemde “gerçekten” neye ihtiyacı var?
Türkiye, afetlerden en çok etkilenen 9 ülkeden biri. Bugün orada yaşanan deprem felaketinin bir benzeri, başka bir zamanda farklı bölgelerde yaşanabilir. Şu an için deprem bölgesindeki çalışanların temel ihtiyaçlarının yanında bir de büyük ölçüde psikolojik destek ihtiyaçları bulunuyor.
Bu dönemdeki en büyük ihtiyacın, toplumun her kesimi için “güvenlik” olduğunu düşünüyorum. Güvende hissetmek de güçlü bir yardımlaşmadan geçiyor. Birçok insan hayatını yeniden kurmaya çalışırken diğer kişiler de onlara destek olacak oluşumlara katkı sağlamaya devam edecekler. İşte böylesi bir dayanışma ruhu ile kendimizi daha güvende hissedeceğiz. Çünkü insanlar, ya bir gün bizim de başımıza gelirse diye düşünerek dayanışma duygusundan vazgeçmeyecekler.
Ve unutmamak gerekir ki, depremzedelerin önemli bir bölümünün ihtiyaç duyduğu şey, yeniden iş hayatına geri dönebilmek. Onlara istihdam olanakları sunmak “en az düşünülen” ancak toparlanma dönemindeki en önemli ihtiyaçlar arasında.
🗣️ Duyarlılık çemberinin kenarında olan çalışanlar kendisini nasıl koruyabilir?
Böyle bir dönemde, herkes kendi psikolojik koruma kalkanını güncellemek zorunda. Bu ne demek? Gerçek güvenlik duygusunu yeniden yakalamak, aile ve sosyal çevre gibi kaynaklarını güçlendirmek, sakinleşmeyi öğrenmek (nefes egzersizleri vb. çalışmalar yapmak), sevdikleriyle bağlantıda olmak; kendisinin ve ülkenin yetkinliklerini fark edebiliyor olmak.
Deprem bölgesindeki görüntülere uzun süreli maruz kalmak, “olumsuz sosyal desteğe” neden oluyor. Bu nedenle yoğun düzeyde sosyal medyayı kullananların, ileriki zamanlarda Post Travmatik Stres Bozukluğu geliştirme olasılıkları çok yüksektir. Özellikle yoğun etkilenen insanlar sosyal medya kullanımını sınırlandırmalı, sadece bilgi ihtiyacını karşılaması için haber özetlerine bakmakla yetinmelilerdir.
🗣️ Depremzedeler ne zaman çalışmaya başlamalı?
İş hayatı normalliği temsil eder. İş yaşamının ve çalışmanın sürmesi demek, hayatın devam ettiğini gösterir. Ancak depremzedeler için durum daha hassas değerlendirilmeli. Bu dönemde yakın kaybı olanlar yaslarını yaşamalı, sağlık sorunu olanlar tedavileriyle ilgilenmeli. Deprem bölgesinde iş hayatına iyileşmeden devam etmek zorunda olan ya da durumunda kalanlar, öfkeli, dalgın ve mutsuz olabilir; bu da verimliliklerine yansıyabilir. Yöneticilerin, işverenlerin ve diğer çalışma arkadaşlarının bu gibi sonuçların normal olduğunu bilmesi gerekiyor. Birbirlerinin durumlarını kişiselleştirmeden, doğru anlayıp destek olmaları ve iletişimlerinde ise özenli olmaları çok önemli. Bu öyle bir dönem ki herkesin birbirine tahammül göstermesi, anlayışlı ve destekleyici olması gerekir.
🗣️ Peki şirketler bu dönemlerde neler yapmalı? İşverenlerin, insan kaynakları uzmanlarının ve yöneticilerin bu dönemlerde sorumlulukları neler?
Deprem bölgesinde ya da uzaktan olan tüm şirketler öncelikle bu gibi durumlar için bir kriz planı hazırlamalı. Kriz planları olaydan etkilenme düzeylerine göre de değişkenlik gösterecektir elbette. Peki şirketler kriz yönetiminde nelere dikkat etmeli, sıralayalım:
İlk olarak odaklanmaları gereken “Çalışanlarımız güvende mi? Değillerse hangi güvenlik önlemlerini hayata geçirmeliyiz?” sorusu olmalı. İnsan kaynakları uzmanları ve işverenler, çalışanlarının kendilerini güvende hissettiklerinden emin olmalı. Çalışanlar bu gibi durumlarda hangi sebeplerden dolayı etkileniyor, kaygı hissediyor ve en önemlisi bunları nasıl giderebiliriz? gibi soruların cevapları için şirketler hazırlıklı olmalı.
İkincisi, afet durumlarında çalışanlar sakinler mi? Hangi tepkileri gösteriyorlar? Çalışanların hissettikleri ve neye ihtiyacı oldukları hızlıca belirlenmeli. Tüm şirkette sakin kalmayı sağlayacak psikolojik güvenlik kalkanı oluşturulmalı. Bu dönemde özellikle yöneticiler, çalışanlarıyla saygılı, destekleyici ve güven verici bir iletişim içerisinde olmalı.
Üçüncüsü, çalışanların yetkinlikleri neler ve ya hangi yetkinlikleri geliştirmeliyiz? İnsan kaynakları uzmanları ve yöneticiler tüm şirket çalışanları için ilk yardım, kriz yönetimi, psikolojik ilk yardım gibi eğitimleri vb. yardım programları planlamalı.
Dördüncüsü, şirketler “bağlılığı” nasıl güçlendirecekler? Şirketler, çalışanların aileleriyle ve birbirleriyle ilişkisini güçlendirecek bir aidiyet duygusu için neler yapmaları gerektiğine yoğunlaşmalı.
Sonuncusu ve belki de en önemlisi, dönemlerde işverenler çalışanların umudunu nasıl yeşertecekler? Belirsizlik, negatiflikten daha olumsuzdur, çalışanlarda stres yaratır. Şirketin geleceği, ülkenin depremden sonraki ekonomik durumu ve bu nedenle şirketin alacağı pozisyonlar iyi belirlenmeli. Kısa, orta ve uzun vadede nelerle baş edebilecekleri, sorumlulukları, planları ve yapacakları konusunda çalışanlar mutlaka bilgilendirilmeli. Sonuçlar ne olursa olsun, durumu açıkça ifade eden bir şirket, birlikte üstesinden geleceğiz hissini paylaşır. Bu da güven ortamı oluşturur.
🗣️ Özellikle afetlerin ilk günlerinde ülkede hızlı bir yardım seferberliği başlıyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sürdürülebilir olduğunu düşünüyor musunuz?
Deprem sonrası oluşan yardım çılgınlığının iki farklı durumu var. İlki bunun beklenilen ve istenilen bir durum olması. Kritik zamanlarda temel ihtiyaçların giderilmesi açısından yardım seferberliği, oldukça önemli. Diğeri ise, bu yardımların doğru bir şekilde sürdürülebilir olması.
Şu andaki tüm imkanları ortaya dökmek yerine, tespit edilen ihtiyaçları, organizasyonlara göre paylaştırmak ve zamana yaymak gerekiyor. Yardım etme potansiyelimizi bir anda tüketmemeliyiz. Böylesi felaketler, anlık değil süreç dahilindedir. Bağış yapan kişiler, yetişkin, sağduyulu, rasyonel ve gerçekçi bir durum tespiti yapmalı ve bu doğrultuda destek olmalıdır.
Yardım etme davranışı, toplumsal duyarlılığın bir göstergesi ve insanların doğal bir tepkisidir. Bu tepki, hem ihtiyacı olan kesime hem de yardım edenleri iyileştirecek. Bu nedenle yardım çılgınlığı, planlı yapıldığında etkili ve sürdürülebilir olacaktır.
Klinik Psikolog Şenel Karaman’ın da dediği gibi; sürdürülebilir bir yardım seferberliği için doğru organizasyonlara, zamana dayalı bir yardım kampanyası ile destek olmak oldukça değerli. Peki şirketler böylesi zor dönemlerde çalışanlarına yas desteği nasıl sağlayabilir? Okumak için yazımıza tıklayın.
Bu zor günleri birlikte atlamak için şu anda aktif olarak çalışan aşağıdaki kurum/kuruluşlara destek olabilirsiniz:
Şenel Karaman kimdir?
Şenel Karaman, Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olmuştur. Sertifikalı bir EMDR Europe Consultant olan Karaman, aile terapisi, brainspotting, travma sonrası ve krize müdahaleler gibi alanlarında çalışmalarını yürütmektedir. Meslek hayatı boyunca birçok sivil toplum örgütüne gönüllü olarak destek veren Karaman, Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi’nde yönetim kurulu üyeliği ve derneğin Travma Grubu’nda uzun yıllar çalışmıştır. Ayrıca gönüllülerden oluşan uluslararası bir örgüt olan Travma İyileştirme Grubu(EMDR HAP TR)’nda uzun yıllar başkanlık yapmış, 1999 Marmara depremi dahil olmak üzere birçok travmatik olaya müdahale eden projeler yürütmüştür.
Hiçbir kurulum ve kredi kartı gerektirmeden kullanmaya başlayın.
ÜCRETSİZ DENEYİNHiçbir kurulum ve kredi kartı gerektirmeden, personel yönetim yazılımını hemen 15 gün boyunca ücretsiz deneyin.